
Liberalizm, serbest piyasa ve serbest düşünce fikri üzerine kurulu, devletin sadece insanların sosyal ihtiyaç ve kurumlarını yönetmek için sembolik olarak var olduğu düşünce sistemidir.
Liberalizm, sadece kapitalizm demek değildir.
Bu yazıda liberalizmin ekonomik doğruluklarından söz edeceğiz:
Liberalizm, bireyi esas alan bir ekonomiyi ön plana sunar. Liberalizme göre; gelişim ancak bir olaya birden fazla aklın odaklanmasıyla mümkün olabilir. Bir olaya birden fazla aklın odaklanması ise ancak tek bir aklın egemenliğini engellemek ve diğer düşüncelere serbestlik vermek ile mümkün olabilir.
Bu neye yarayacak?
Neye yarayacağı gayet açıktır. Serbest yatırım beraberinde hızlı üretimi ve gelişimi getirecektir. Neden? Çünkü serbest yatırımın amacı, istekleri ve kaybetme riski bulunur. Bir sektör içerisinde birden fazla serbest yatırımın varlığı rekabete yol açar.
Yani serbest yatırımlar var olmak için her zaman daha iyi olmaya mecburdurlar. Bu da sonuç olarak hızlı gelişimi sağlar.
Avrupa’daki tüm gelişimler özel mülkiyet kavramının ortaya çıkmasıyla başladı. Ve bugün Avrupa gelişimin ve medeniytin kalbinin attığı yer.
Liberalizm, devletçiliğe izin vermez. Şu yüzden;
Çoğu devlet kuruluşu zarar eder. Çünkü işin içinde para kaybetme riski, para kazanma hırsı ve rekabet durumu bulunmayan ticari işletmeler gelişmezler. Tekel gibi yaygın bir devlet kurumu bile her yılı yüzde 30′a yakın zararla kapatır. Limanlar ve şeker fabrikaları da böyledir.
İşin içinde para kaybetme riski olmadığı için halka yeterli hizmet veremezler. Sonsuz bir kaynağa sahip oldukları için karşısında rekabet edebilmek imkansızdır. Bu yönüyle sektörün çoğulcu gelişmesinin önüne geçerler. Çoğulcu gelişmenin önüne geçmesiyle de halk hizmet yönünden zarar eder. Kurum devletin olduğu için şikayet etsen bile, kimi kime şikayet ediyorsun gibi bir durum ortaya çıkar.
Halbuki özelleştiğinde durum böyle değildir. Bi defa en başta özelleştirilirken kurum zarar ediyor olsa bile para alınır. Bir süre sonra bu kurumların kar eder hale gelmesi de devletçi mantığın ne kadar zararlı olduğunun göstergesidir. Bununla birlikte artık para kazanma ve kaybetme durumları geçerli olduğu için ve doğacak olan rekabet ortamında bir veya bir kaç kurum daha bu sektöre gireceği için her kurum daha iyi hizmet vermek durumunda kalacaktır.
Bundan da en çok halk hizmet yönünden karlı çıkar.
Devlet, vergi alırken karlı çıkar.
Daha çok işletme daha çok işçi demektir. İşçilik azalır.
Daha çok işletme daha çok sanayi ve gelişim demektir. Zaten modern sosyolojinin yapı taşı sanayileşmedir. sanayi varsa; herşey vardır. yoksa hiçbirşey yoktur.
Peki tüm bunlara rağmen atatürk neden devletçiydi?
Bi defa atatürk yaptı diye doğrudur gibi bir durum zaten çağdaş bir insan için geçerli değildir. Ancak atatürk doğru birşey yapmıştır. Neden? nedeni şu, o zamanın türkiyesinde geniş sermaye sahipleri yoktu. Sermaye sadece osmanlı’dan kalan altınlar ve sscb-usa ikilisinden gelen cömert yardımlardan oluşuyordu ve sadece devletin elindeydi. başka kimse de zırnık yoktu. bu yüzden ticaretin gelişmesi için atılımları sadece devlet yapabilecekti, öyle de oldu.
Ki gerçek tarihi incelersiniz atatürkün böyle bir ilkesi olmadığını, yabancı sermayeye ve özelleştirmelere iyi gözle baktığını görebiliriz.
Bugün devletçilik, Türkiye sermayesinin yetmeyeceği teknolojileri türkiye’ye getirirken yine kullanılabilir. ama anlayış aynı olmalıdır; yap işlet devret.
Sermayeden korkmak anlamsızdır.
Liberalizm, sadece kapitalizm demek değildir.
Bu yazıda liberalizmin ekonomik doğruluklarından söz edeceğiz:
Liberalizm, bireyi esas alan bir ekonomiyi ön plana sunar. Liberalizme göre; gelişim ancak bir olaya birden fazla aklın odaklanmasıyla mümkün olabilir. Bir olaya birden fazla aklın odaklanması ise ancak tek bir aklın egemenliğini engellemek ve diğer düşüncelere serbestlik vermek ile mümkün olabilir.
Bu neye yarayacak?
Neye yarayacağı gayet açıktır. Serbest yatırım beraberinde hızlı üretimi ve gelişimi getirecektir. Neden? Çünkü serbest yatırımın amacı, istekleri ve kaybetme riski bulunur. Bir sektör içerisinde birden fazla serbest yatırımın varlığı rekabete yol açar.
Yani serbest yatırımlar var olmak için her zaman daha iyi olmaya mecburdurlar. Bu da sonuç olarak hızlı gelişimi sağlar.
Avrupa’daki tüm gelişimler özel mülkiyet kavramının ortaya çıkmasıyla başladı. Ve bugün Avrupa gelişimin ve medeniytin kalbinin attığı yer.
Liberalizm, devletçiliğe izin vermez. Şu yüzden;
Çoğu devlet kuruluşu zarar eder. Çünkü işin içinde para kaybetme riski, para kazanma hırsı ve rekabet durumu bulunmayan ticari işletmeler gelişmezler. Tekel gibi yaygın bir devlet kurumu bile her yılı yüzde 30′a yakın zararla kapatır. Limanlar ve şeker fabrikaları da böyledir.
İşin içinde para kaybetme riski olmadığı için halka yeterli hizmet veremezler. Sonsuz bir kaynağa sahip oldukları için karşısında rekabet edebilmek imkansızdır. Bu yönüyle sektörün çoğulcu gelişmesinin önüne geçerler. Çoğulcu gelişmenin önüne geçmesiyle de halk hizmet yönünden zarar eder. Kurum devletin olduğu için şikayet etsen bile, kimi kime şikayet ediyorsun gibi bir durum ortaya çıkar.
Halbuki özelleştiğinde durum böyle değildir. Bi defa en başta özelleştirilirken kurum zarar ediyor olsa bile para alınır. Bir süre sonra bu kurumların kar eder hale gelmesi de devletçi mantığın ne kadar zararlı olduğunun göstergesidir. Bununla birlikte artık para kazanma ve kaybetme durumları geçerli olduğu için ve doğacak olan rekabet ortamında bir veya bir kaç kurum daha bu sektöre gireceği için her kurum daha iyi hizmet vermek durumunda kalacaktır.
Bundan da en çok halk hizmet yönünden karlı çıkar.
Devlet, vergi alırken karlı çıkar.
Daha çok işletme daha çok işçi demektir. İşçilik azalır.
Daha çok işletme daha çok sanayi ve gelişim demektir. Zaten modern sosyolojinin yapı taşı sanayileşmedir. sanayi varsa; herşey vardır. yoksa hiçbirşey yoktur.
Peki tüm bunlara rağmen atatürk neden devletçiydi?
Bi defa atatürk yaptı diye doğrudur gibi bir durum zaten çağdaş bir insan için geçerli değildir. Ancak atatürk doğru birşey yapmıştır. Neden? nedeni şu, o zamanın türkiyesinde geniş sermaye sahipleri yoktu. Sermaye sadece osmanlı’dan kalan altınlar ve sscb-usa ikilisinden gelen cömert yardımlardan oluşuyordu ve sadece devletin elindeydi. başka kimse de zırnık yoktu. bu yüzden ticaretin gelişmesi için atılımları sadece devlet yapabilecekti, öyle de oldu.
Ki gerçek tarihi incelersiniz atatürkün böyle bir ilkesi olmadığını, yabancı sermayeye ve özelleştirmelere iyi gözle baktığını görebiliriz.
Bugün devletçilik, Türkiye sermayesinin yetmeyeceği teknolojileri türkiye’ye getirirken yine kullanılabilir. ama anlayış aynı olmalıdır; yap işlet devret.
Sermayeden korkmak anlamsızdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder